Su gibi akıp giden günlerin içinde önemli ve önemsizi karıştırıyoruz. Ayasofya Cami- i Kebiri tam 86 yıl sonra nihayet ibadete açıldı, A.B.D başkan adayı Bieden hiçbir T.C vatandaşının kabul edemeyeceği küstah tavrını ortaya koydu, Karadeniz'de kendimize ait sondaj gemimiz doğalgaz buldu, Ege Adaları ve Yunan meselesi sıcaklığını koruyor, Libya ve Mavi vatan v.b konuların hepsi milli ve manevi meselelere duyarlı ve akli melekeleri yerinde kişiler için çok yoğun bir gündemdir. Yani tabir yerinde olursa bu meseleler yaşanırken insanın "kafayı yastığa rahatça koyup yatamaz " durumda olması lazımdır. Bu durumdaki toplumun ve siyasetin işi de çok zordur. Çünkü böyle bir ülkenin gündemine malzemenin dayanması mümkün değildir. Tabiri mazur görün patos makinesi gibi ne girdilerden bir şey anlaşılıyor ne de çıktılardan. Çok net gözüken bir şey var o da hiç bir mevzuda top yekûn üzülemiyor veya sevinemiyoruz. Bu nedenle uslup, dil, tavır ve hissiyat birliğimizi sağlamlaştırmalıyız. Bunun yolu da sabit 40 kişilik bir şekçin kadronun(!) televizyon televizyon gezip bizi enforme etmesi ve kendisine söylenen projeye taraftar toplamasından geçmez. Bu işler bizi daha da zora sokar. Bu arada ilmi, irfanı ve samimiyetiyle derdine derttaş arayanları tenzih ederim. Herkes kendi askerini cephede tutma gayretinde ve eğitime de ara vermiyor. Yada daha da kötüsü cahiliyeyi ve fanatizmi körüklüyor. Unutulan bir şey var; hem bu Milletin hem de bu Vatanın dualı olduğu...
İnsan yapımız da hızlı bir şekilde değişiyor. Kanaatten uzak, zor tatmin olan, ya kendine aşık, ya arabasına, ya binasına, yada tapularına meftun bir kitle var. Aklını ve ruhunu kiraya vermek isteyen bir güruh da tetikte kendisine sıranın gelmesini bekliyor. Neyi ne kadar seveceğini şaşırmışlar ayrı bir tarafta, imani ve itikadi yapımızı zedeleyen organizasyonlar tam gaz devam ediyor. Filmler, diziler, artistler, aktivistler, sosyal medya fenomenleri vesaire vesaire…
İşte bu ortamdan kimse fikir adamı, şair, yazar, gönül adamı, helâlin peşinde koşan iş adamı, meşruiyete inanan hukukçu, işinin ehli zanaatkâr, aldığı ücreti hak etmeye uğraşan çalışan beklemesin. Çünkü işlerimizin ve uğraşlarımızın bereketini kaçırdık. Eli öpülesi anaların ve babaların yaşarak tecrübe ettiği bereketi unuttuk... Haliyle bereket de bizi unuttu. Tez zamanda güncel tabirle yeni bir format atıp, besmele çekme vakti gelmiştir. İnanıyoruz ki; içtimai hayatı düzene sokmadan hiçbir işimiz düzelmeyecek. Bunun yegane yolu da değerlerine bağlı, gelişmeye açık, azimli ve kararlı, ne yapacağını bilen, devletine ve milletine sadakati yüksek, gündelik malayaniyle uğraşmayan, ideal sahibi, hak, hukuk ve had bilen ve en önemlisi helâl süt emmiş, helâl lokma yemiş, helâl kazanç peşinde koşan bireylerin sayısını çoğaltmaktır. Allah onların sayısını bereketlendirsin. Bizlere de o gayeye hizmet etme imkânı ve motivasyonu versin.
Neticede inancımız gereği ümit var olacağız. Çalışacağız , emek vereceğiz , doğruyu nerden geldiğine bakmadan takdir edeceğiz, birbirimizi seveceğiz, yaptığımız her işin içine samimiyet ve sevgi ekleyeceğiz. Dolayısıyla sözümüz tesir bulacak , cansız organizasyonlar ruh kazanacak...
Bilge Kağan atamızın dediği gibi;
"Ey TÜRK! Üstte mavi gök çökmedikçe, Altta yağız yer delinmedikçe, Senin ilini ve töreni kim bozabilir!"
Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Hepimizin yâr ve yardımcısı olsun...