Peygamberimizin doğduğu çağda, dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti. Onun Kuranı tebliğ etmesiyle tüm cahiliyye adetleri bir anda terkedilmiş, çok kısa bir zamanda insanlığın iftihar tablosu diye adlandırdığımız Asr-ı Saadet dönemi aynı insanlar tarafından yaşanmıştır. Yirmi üç yılda bütün dünyaya model olma özelliğine sahip bir iman ve ahlak toplumu oluşturması, bu başarının en bariz göstergesidir.
Bizler; iyiyi kötüden ayırt etmeyi, birbirimizi sevmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, ahlakın güzelliklerini, dürüstlüğü, doğruluğu, erdemli bir davranışı, hoşgörünün en mükemmelini, insana saygının en yücesini, şefkat ve merhametin sınır tanımayan boyutunu, adaletin en güzel tatbikatını, kısaca her şeyin en iyisini ve en güzelini, o Rahmet Peygamberinin tebliğ, tavsiye ve uygulamalarından öğrendik. Bir cahiliye toplumundan medeni bir millet oluşturmanın sırlarını öğretmişti. İnsanların birbirini göz kırpmadan boğazladığı bir dönemde barış içerisinde yaşamanın yollarını insanlığa O sunmuştu. Birbirine düşman olan kabileleri kardeş yapmış, yüreklere çöreklenmiş kin ve nefret tohumlarının yerine sevgi ve hoşgörü duygularını ekmişti. İnsanlık tarihi, canın, malın, inancın, haysiyetin kutsallığına dair en nadide örnekleri onun uygulamalarında gördü.
Hayatımızı anlamlı kılan değerlerimizi, dünya ve ahiret dengesini, insan onuruna yakışan yaşama sanatını bizlere hep o gösterdi. Doğan oğlumuza Ahmet, Mehmet, Mustafa; kızlarımıza Zeynep, Fatıma ve Rukiye isimlerini ona sevgimizin bir nişanesi olarak biz verdik. Sınırda nöbet tutan askerimize, vatan için şehadet şerbetini içmeye hazır erimize “Mehmetçik” adını biz verdik. Evet, bütün bunları biz yaptık. Bu hasletimizle, Millet olarak birlikte sevindik, birlikte ağladık.
Üzülerek belirtmek gerekir ki; birlikte yaşama konusu, günümüz toplumlarının en başta gelen problemlerinden biri haline geldi. Bugün bazı Batı toplumlarında Müslümanlara karşı nefret söylemleri, ayrımcılık politikaları gibi birlikte yaşamayı zedeleyen olumsuzluklar görülmektedir. Maalesef kimi İslâm toplumlarında da mezhepçilik, meşrepçilik, ırkçılık, ideolojik ayrımcılık sebebiyle iç çatışmalar yaşanmaktadır. Unutulmamalıdır ki: İnsanlığın ve İslam ümmetinin şiddet sarmalından kurtulmasının yolu, Yüce Kur’an’ın ve Peygamberimizin rahmet ve hikmet yüklü mesajlarında mevcuttur. Farklılıkları çatışma ve yıkım sebebi değil, ilahi kudretin delili olarak görebilmekten geçer. Ülkemize, gönül coğrafyamıza ve insanlığa barış, huzur, esenlik, merhamet, şefkat, adalet ve fazilet aşılamanın yolu, birlikte yaşama ahlakını yeniden yaşanır kılmaktan geçer. Çağımızın İslam mütefekkirlerinden (Hayreddin Karaman) mısrasında diyor ki:
Ümmetin üstüne titreyen sensin ./// Müjdeci, uyaran, gel diyen sensin.
Kulunu Allah’a sevdiren sensin ./// Gecemi gündüze çeviren sensin.
Merhum İslam mütefekkirlerin Ali Ulvi Kurucu efendimize olan sevgisini ne güzel ifade etmiş:
Ruhum sana âşık, sana hayrandır Efendim///Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim.
İstiklal Şairimiz M.Akif Ersoy ne güzel anlatmış:
On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi
Kumdan, ayin on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin o ne hüsrandı ki; Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, hâlbuki bekleşmedelerdi!
Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.
Medyundur o Masuma bütün bir beşeriyet...
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.
Peygamberimiz, yaşamak için kardeşini öldürmekten çekinmeyenlerden oluşan toplumu, kardeşini yaşatmak için çırpınanlardan oluşan bir topluma dönüştürdü. Allah Resûlü’nün temellerini attığı kadim geleneğimizde, birlikte yaşamanın en güzel örnekleri sergilendi. Asırlar boyu, başta Anadolu olmak üzere, İslam coğrafyasında farklı din, dil, ırk, mezhep ve meşrep mensupları temel hak ve hürriyetlere saygı temelinde, güven içerisinde bir arada yaşadı. Engin hoşgörü, sevgi, saygı, paylaşma, yardımlaşma, güvenme ve güven verme gibi insani meziyetlerin pek çoğu bu medeniyette görüldü.
Yunus Emre’nin dilindeki aşk peygamberine, Mevlana’nın dilindeki rahmet peygamberine, Ahmet Yesevi’nin dilindeki hikmet peygamberine, Hacı Bektaş-ı Veli’nin dilindeki sevgi ve şefkat peygamberine selam olsun. İşte bu yıl da, Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV)’in kutlu doğumunun 1444. yıldönümünün, cennet vatanımızın huzur ve mutluluğuna, necip milletimizin birlik ve beraberliğine, bütün insanlığın hidayetine, Müslümanların da peygamber ahlâkına ve yaşantısına yönelmesine vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan diliyorum. Gelin hem dünyamıza hem birbirimize sahip çıkalım ve iyiliği yeryüzüne yayalım. Ve unutmayalım ki dünya bize, biz birbirimize emanetiz. Daha güzel bir dünya için sevgi, saygı ve merhamet diyor, selam ve hürmetlerimi sunuyorum.