Yeni Şafak yazarı Dücane Cündioğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Çamlıca'ya yapılmasını istediği camiyi, "İstanbul'un siluetine çökecek bir kabus" olarak görüyor ve her fırsatta köşesinde sert sözlerle eleştiriyor.
Cündioğlu, Agos gazetesinden Karin Karakaşlı'ya yaptığı sohbette de Çamlıca'ya yapılması planlanan cami için düşüncelerini anlattı ve "Çamlıca'da üç mabed... üç siluet... cami, kilise, havra... Kucaklamak çok mu zor?" dedi.
İşte o Cündioğlu'nun o açıklamaları
Çamlıca tepesine dikilmesi öngörülen camiye ilişkin tartışmalar sürerken, İslami kesimin özgün ve aykırı sesi Dücane Cündioğlu'ndan İstanbul'un kozmopolit mirasını anımsatan ve vicdana seslenen yazılar geldi peşpeşe. İstanbul'u selamlayan üç büyük dinin üç mabedini aynı anda görmeyi düşleyen bir ufukla"Elimde değil, ürperiyorum. Kendimce. Çamlıca'da üç mabed... üç siluet... cami, kilise, havra... Kucaklamak çok mu zor, bir 'emin belde' olmak mesela? Tüm sakinlerine. Ehl-i Kitab'a. Lütfen, bu sefer olsun ses ver ey İstanbul! Sırf bizim için değil, kendin için de. İstikbalin için. İnsanlık için"diye seslendi. Cündioğlu, ardından, 'Çamlıca için Yakarış' başlığıyla Başbakan'a projenin durdurulması yönünde çok içeriden bir üslupla çağrıda bulundu.
(...)
"İLLE DE CAMİDE ISRAR EDİLECEKSE KİLİSE VE HAVRASI DA OLSUN"Çamlıca için düşlediği resim, aslında İstanbul tahayyülünün ifadesi. İlle de camide ısrar edilecekse kilise ve havrası da olsun yanında, istiyor. Yaslandığı kuram ise seneler süren okumaları, Doğu ve Batı'ya yaptığı yolculuk birikimiyle oluşturduğu Kozmopolites tezi.
"Kozmopolites, farklı din, dil, ırk ve kültürleri bir arada tutmayı başarabilmiş toplumlarda yüksek düşünce ve sanatla ortaya çıkar ve böyle toplumlarda siyaset bu farklılıklara karşı müsamaha göstermek zorunda kalır. İslam dünyasında düşünce ve sanata dair övünülebilecek kişi, eser ve dönemleri düşününüz. Hangi dönemlerdir bunlar? Göreceksiniz, Kozmopolites dönemleridir. Farklı dil, din, ırk ve kültürlerle yan yana yaşayabildiğimiz ve onları hazmedebildiğimiz dönemlerde tavan yapmışız. İslam dünyasının 1500 yıllık tarihinde üç tane Kozmopolites dönemi mevcuttur. Bir, Bağdat dönemi. 9-11 yüzyıllarda Nesturi, Yakubi ve Monofizit Hıristiyanlarının çeviri emekleriyle Yunan bilimini ve felsefesini aldık. Abbasiler dönemi İslam dünyasının ilk Kozmopolitesidir. İkincisi, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların bir arada yaşadığı 12-13. yüzyıl Endülüsüdür. Üçüncüsü ise İstanbul'un 18 ve 19. yüzyıllarıdır."
Ya sonrası? Resim ne zaman dağıldı? "Abbasilerde bu dönem ne zaman son buldu. I. Haçlı Seferleri çağrısı 1095'te. Ardından Moğol saldırıları ile birlikte önce Şiilerle Sünniler, İran Selçuklu ayrımı ortaya çıktı. Ardından Moğol ile Hıristiyanlar çil yavrusu gibi dağıldı, Sünni gövde Anadolu'da yalnız kaldı. Osmanlı Sünni gövdeye dayanarak ilerledi; yerleşince tekrar Kozmopolites'i üretti. Yahudisi, Ermenisi, Rumu birlikteydi; Bektaşilik ve Mevlevilik gibi bu işleri kolaylaştıran iki yorum gücü de bu entelijansiyanın oluşmasına yardımcı oldu. Fakat 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı II. Meşrutiyet ve Cumhuriyetle birlikte biz bu hikâyeyi, unuttuk. Dahası bu hikâyeyi anlama, yorumlama şansımız bile kalmadı. Problem Türkçülükte oluştu, yeni bir ırk, toplum, devlet yaratıldı. Yaratılırken siyasi merkez zayıfladığında farklılıklar tehlikeli hale gelir. Olan buydu."
"SİYASET BİR SİMÜLASYON"Birlikte yaşamanın muhabbeti öyle lütuf diye verilen bir şey değil. Uğruna emek harcaman gerekiyor. Hele de zihin haritamız bu derece sınırlanmışken. Dücane Cündioğlu elinde bir kalem, beyaz sayfanın ortasına Türkiye haritasını çiziyor kabaca. Karadeniz'den, Akdeniz'den, Doğu'dan ve Batı'dan anladığımız sınırların daracık çerçevesini gösteriyor. Bütünlük içinde okuyamadığımız tarihi, Misak-ı Milli ile kısıtladığımız coğrafyamızı. "Muhabbet, korku karşısında dayanıklı değildir. Ona aklın destek vermesi lazım" diyor düşünceli düşünceli.
Bu aklı, bu muhabbeti siyasetten beklediği de yok. "Siyaset gücünü ayrımlardan alır. Siyaset bir simülasyon. Birleştiren sanat ve kültürdür"diyor. Ben kültür politikalarını, hâlâ kaçıncı kuşaktır okutulan ders kitaplarını ve elbette yaşadığımız onca acıyı düşündüğümde ona kıyasla karamsarım. O ise başta kendi değişiminden hareketle İslami kesimdeki dönüşümleri birebir yaşadığı için iyimser. Sanatı, sinemayı, mimarlığı, içinden geçtiği şehirler, filmler ve mabetler üzerinden yorumladığı üç kitabı aynı anda yayımlandı. Tabloları yorumladığı dersleri muhafazakâr kesimden coşkulu öğrencilerle dolup taşıyor. Ulaşıldığını bilmenin inancı onunkisi.
"SİYASETİ HİZAYA GETİREBİLİRİZ""Biraz iyimser bakmak lazım. Dindarlar bu milliyetçi söyleme eklemlenerek, korkuyla olaylara bakarken şehirleşmeyi arzuluyorlar. Siyasetin dili dışında Kozmopolites uç veriyor. Eğer direnmezsek siyaset yumuşamaya izin vermeyecektir. Eğer üslubu iyi kullanabilirsek siyaseti hizaya getirebiliriz. Bu insanların değerlerini temsil eden biriyim. Yazıp çizen insanların bu muhabbet ve şefkati gösterebileceklerine inanıyorum. Kozmopolites açısından bakıldığında 'yukarıda' geçiş çok, mesele insanlara orayı gösterebilmekte. Düşünürler, sanatçılar arasında borçlanma daha çok. Ben niye bu borçlanmayı inkâr edeyim ki. Ben bir Heidegger'e, Wittgenstein'a, Kafka'ya borcumu nasıl inkâr edebilirim ki. Ben bir azizden söz eder gibi Kafka'dan, Van Gogh'dan söz ediyorum. İşin özü şu: Anlamak zorundayım. Bu yaşamda anlamayı istemekten başka bir gaye bulamadım."
"ÜÇ BÜYÜK DİNİN BAŞKENTİ KUDÜS"Çözüm ille de şehir. Dini de dengeleyebilecek olan şehir. "Kozmopolites'in tehlikeli yanı. Üç büyük dinin başkenti Kudüs. Ama Kudüs'te Kozmopolites sıfır, aralarında hiç diyalog yok. Çünkü sırf din var ve herkes en dibine kadar ben haklıyım diyor. Sırf inanç işe yarasaydı Kudüs herkese örnek göstereceğimiz bir yer olurdu. Mekke zaten herkesi kucaklamıyor. Sadece müminler oraya girebilir. Ama Allahtan İstanbul dini merkez değil. New York, Paris öyle değil. Yaşamın geniş alanları, büyük şehirler bize insanların inanmaktan başka yapabilecekleri şeyleri de gösteriyor; düşünmek gibi, duygulanmak gibi. Kozmopolites şehirle sirayet edecek. Şehirde Kozmopolites kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak. Şu an Türkiye'de gayrı safi milli hasıla arttı. İki türlü sıkıntı vardır. Biri geçim sıkıntısı, biri can sıkıntısı. İnsanların %90'ı geçim sıkıntısı ile maluldür, orada düşünce ve sanat olmaz. Can sıkıntısı başladığında bunun tek çaresi vardır, düşünce ve sanat. Şehir böyle başlar."