Teşekkürler Gölbaşı...

Doktorun mucize olarak gördüğü şey, aslında göğe açılan ellerin, bir olan yüreklerin mucizesiydi… O yüzden Teşekkürler…

Teşekkürler Gölbaşı...
Neydi ömür dediğimiz… Takvimlerden bir bir dökülen yapraklar mı? Ya da Bir pastanın üstündeki mumlardan mı ibaret…

Ömür dediğin yaşadıklarından değil de yaşamayamadıklarından ibaretmiş aslında.
yaşayamadıklarınmış… söyleyemediklerin mesela, yazamadıkların…

En son yoğun bakımdan yazmıştım size… öyle hatırlıyorum…

parçalanmış bir kafa, yorgun ve bulanık bir hafıza… tutmayan bir kol,…

ruhumu taşımakta zorlanan bir beden…

yoğun bakımdaki arkadaşların da yardımıyla beyaz bir sayfaya zoraki karalanmış bir kaç satır işte…

Ogün son kez yazdığımı düşünmüştüm… aslında çok şey vardı yazacak ama gücüm kalmamıştı… son bir çabayla ancak o kadar yazabildim…

İte kaka kendimi ‘Hadi Çiğdem’ diye diye…

Son kez tutmuştum o kalemi sanki..son kez almıştım beyaz kağıdı elime…

Ruhumun bedenime elveda deyişine tanıklık eder gibiydim…Azraili beklerken…

Ben yalnızca bir beyin kanaması olduğunu düşünürken, doktorun beyin tümörden bahsedişi ve vaktin kalmadığını söyleyişi bir anda dünyamı allak bullak etti. Önümde imzalamam gereken bir kağıt var… Ya tamam ya devam yani… Vakit yok diyor doktor ısrarla… son kez derin bir nefes alıyorum. İmzalıyorum… o fermanı…

Ve yoğun bakımdan ameliyathaneye giden o yol…. dakikalar hiç bu kadar uzamamıştı…

Diyor ya şair..

''bir senenin kıymetini sınıfta kalan bilir. bir ayın kıymetini erken doğuran kadın, bir haftanın kıymetini dergi çıkartan, bir günün kıymetini tezkere bekleyen asker, bir saatin kıymetini sevgilisini uğurlamak üzere peronda oturan bilir. bir dakikanın kıymetini uçağını kaçıran, bir saniyenin kıymetini ölümden son anda kurtulan, bir salisenin kıymetini gümüş madalya alan bilir.''

Ben ise saniyelerin, dakikaların yaşamın kıymetini o an anladım… Öyle uzun bir yoldu ki hemen hemen hepiniz aklımdan geçtiniz desem abartmış olmam… ve daha neler neler geçti aklımdan…

Fotoğraf çekemeyecektim artık…

Özcanımla, yusufumla, ziyamla, sonerimle, mervemle, zehramla, orhanımla tartışamayacaktım.

Bayram abinin o çok sevdiğim hareketlerine gözlerim tanıklık etmeyecekti.

Adnan abiminin sinirlendiğinde ‘Get kız’ deyişini duymayacaktı kulaklarım. Cafer abimin o mahsum tatlı tatlı gülüşünü görmeyecekti gözlerim…

Bensiz toplanacaktı derneğimiz mesela ben olmayacaktım…

meclis toplantılarında da olmayacaktım … kürsüden bana rahmet dileyeceklerdi belki de… Merkez camiinden kaldırırlar büyük ihtimal… Kimler gelir ki cenazeme…

kalabalık olur mu ki…

Ya nasıl yazacaklar… Ne atacaklar manşet olarak… Siyah beyaz mı çıkacak gazeteler… Herkes aynı manşeti atar mı ki… Özcan benim şerefime kıyak bir sayfa hazırlar elbet.. ağlar lan bu çocuk bir de… İnşallah ağlamaz ben erkeklerin ağlamasına dayanamam…

Sonerim öldüğüme inanamaz… şaşkın şaşkın sağa sola bakar… Bir de küfrü basar…

Ziyam güzel bakışlımmm çok üzülür bilirim… Yusufum gülen yüzlüm… röportaja falan çıkmaz belki benden sonra…

Mervemm en çok o ağlar.. bayanlar tutamaz gözyaşlarını.. İnşallah çabuk toparlar…

Öldüğüme sevinen olmaz bundan adım gibi eminim… Ama üzülmesin de kimse… Ben üzmeyeyim kimseyi. Üzen taraf ben olmayayım…

En çok göle karşı çay içmeyi özleyeceğim…

Sağ omzumdaki meleğimi, arkadaşlarımı, dostlarımı, ailemi ve daha birçok şeyi özleyeceğim… Özleneceğimdir muhakkak…

ölüme yavaş yavaş yaklaşırken, birkaç damla gözyaşı döktüm… o kadar.. sonra döndüm yüzümü yaradana… Sen bilirsin senden gelene isyan etmek ne haddime…

Kelime-i Şahadet getirdim… Ölüme merhaba demek için gözlerimi kapattım…

Sonrasını hatırlamıyorum biraz bulanık…

Birileri ‘aç gözlerini diyordu’… Birisi ‘sana ihtiyacım var çık gel’, bir diğeri ‘hadi be kızım sen güçlüsün dayan’…

Görmüyordum ama hissediyordum… Sağ omzumda bir nefes hissediyordum… ‘hadi kızım, hadi’diye haykıran… Ruhumu hafifleten tuhaf bir his sardı bedenimi bir anda… ve bir ses daha… Sana dua edenler var dışarıda, çok sevenin varmış.. Hadi bekletme onları…

Ameliyattan nasıl çıktım, nasıl ayıldım bilmiyorum..

Hatırlayabildiklerim yalnızca arkadaşlarımın bana söyledikleri…

Çiğdem o kadar çok kişi aradaki… Seni dışarıda o kadar çok kişi bekledi ki… Telefonlarımız hiç susmadı…

Ya kan mevzusu… Kan vermek için kuyruk oluştu dediler inanamadım… Radyolardan gazetelerden sosyal paylaşım sitelerinden benim için el ele vermişler…

Bana bunları anlattıklarında şaşkına döndüm…

Nasıl yani dedim… Benim için mi?

Evet dediler senin için…

İşte bu söylenenler tekrar yazma isteği uyandırdı bende…

Kendime geldiğimde hastanede ziyaretçim de eksik olmadı…

Hanginize nasıl teşekkür etsem hangi cümle size olan minnettarlığımı ifade eder ki…

İnanın yaşamış olmaktan çok, değerli olduğumu bilmek ziyadesiyle memnun etti beni..

Abim ve arkadaşlarımın susmayan telefonları, hastanenin kapısında gece gündüz demeden umutla beklemeler, kan verenler, desteklerini esirgemeyip ayağa kalkabilmem için mücadele edenler… İyi ki varsınız…

O yüzden Teşekkürler… Binlerce defa teşekkürler.. Her birinize, ayrı ayrı teşekkürler…

Yaşıyorum… Allah’ın izni ve sizlerin dualarıyla…

Tekrar gözlerimi açtım…

Doktorun mucize olarak gördüğü şey, aslında göğe açılan ellerin, bir olan yüreklerin mucizesiydi… O yüzden Teşekkürler…

Yanımda olduğunuz için bana varlığınızı hissettirdiğiniz için Teşekkürler Gölbaşı, Teşekkürler dostlarım, Teşekkürler canım ailem…

Şuanda alıp elime makineyi dışarı çıkasım var… Ama yasak… Uzun bir süre yasak… Yasakları da hiç sevmem… Bu yasakları da hiç sevmedim… Ama mecburmuşum… O yüzden kendimi toparlayana kadar bana bir süre müsaade…

Tekrar buluşana kadar kendinize iyi bakın…

sağlığınızı ihmal etmeyin…

Hayat dediğiniz çok kısaymış.. kalp kırmayın..

Ve asla yapmak istediklerinizi ertelemeyin…

Sigara içmeyin…

bol bol derin derin nefes almayı ihmal etmeyin..

Sevdiklerinize sevdiğinizi söylemekten çekinmeyin..

Yaşamak güzelmiş…

Zamanın ve yaşamın kıymetini bilin…

Sizleri seviyorum…

TEŞEKKÜRLER, TEŞEKKÜRLER,, TEŞEKKÜRLER…

YARIN NE GETİRİR BİLMEM AMA BENİ DAİMA GÜZEL HATIRLAYIN…

Güncelleme Tarihi: 04 Şubat 2013, 10:27
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER