1980 darbesi öncesi ve sonrasında CHP'de milletvekilliği yapmış olan deneyimli siyasetçi Ali Topuz, gerek Deniz Baykal ve Önder Sav, gerekse şimdiki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ekiplerinin izledikleri politikaların, halka ihanet anlamına geldiğini belirtirken, partinin bölünmesi olasılığı bulunduğuna işaret ediyor.
"BAYKAL'I SEÇMEZLER"
Kılıçdaroğlu'nun, kafalarındaki genel başkan profiline pek uymadığını belirten Topuz, kaset skandalıyla genel başkanlığı bırakmak zorunda kalan Baykal'ın, fırsatını bulsa yeniden genel başkanlığa döneceğini ifade ederek, "Aklı hâlâ orada ama ona imkân yok. Ne eski ne de yeni delegeler kendisini seçmezler. Çünkü, partinin bu noktaya gelmesinin asıl nedeninin Baykal olduğunu herkes biliyor ve anladılar artık" diyor.
Şimdilerde CHP, parti içi muhalefet ile genel merkez arasında, Tüzük Kurultayı'nın, 26 şubat ve 3 mart olarak, farklı tarihlerde düzenlenmesinin ağır bastığı yeni bir güç kavgasına tanık oluyor. Siyaset sahnesinde uzun süre yer alan Ali Topuz'la CHP'yi konuştuk.
CHP'NİN GELECEĞİNİ NASIL BULUYORSUNUZ?
Kurultay toplama konusu, tüzüğün değiştirilmesiyle ilgili. Tüzüğün demokratikleştirilmesine gerçekten şiddetle ihtiyaç var. Bu tüzük 10 yıl içinde, Deniz Baykal'ın genel başkan olduğu dönemde, çok önemli ölçüde, parti örgütünün tabandaki yetkilerini tırpanlayarak, bütün yetkileri genel merkezde daha doğrusu genel başkanda toplayan tüzük haline geldi. Böylece, parti içinde yukarıya doğru bir bağımlılık oluştu. Yani, yukarıdakiler, evvela kendilerini seçecek olan aşağıdaki adamları tayin ediyorlar. Bu adamlar kongre platformlarında, yukarıdakileri seçiyorlar. Böylece parti yönetimi değişemiyor, genel başkan, partinin oylarını artırmadığı halde eleştirilemiyor. Parti bir kısır döngünün içine girdi. Artık partililerin, "Ben çalışırsam, siyaset yaparsam halkla ilişki kurar, partiyi halka anlatır, kendimi burada beğendirirsem belediye meclisi üyesi, belediye başkanı ya da milletvekili olabilirim" duyguları ortadan kalktı.
KILIÇDAROĞLU BEKLENTİLERİ KARŞILAYABİLDİ Mİ?
Kaset meselesiyle Baykal gittikten sonra Kılıçdaroğlu ortaya çıktı. Hem kamuoyunda hem parti örgütünde beğeniliyordu, hepimiz destek verdik. Temenni ettik ki, partide yenileşme ve değişim sürecini başlatır, parti önce demokratikleşir, ondan sonra parti tıpkı 1970'li yıllarda, Ecevit'in, ortanın solu hareketinde yaptığı gibi, halkla buluşur, kucaklaşır, halkına çalışır ve eski gücünü yavaş yavaş kazanır. Fakat yine aynı yöntemler uygulanmaya başlandı. Bu sefer de Kılıçdaroğlu koltuğa oturduktan sonra etrafında kümelenenler, tüzük değişikliğini yapmamak için direndiler. Kılıçdaroğlu ekibi direnince, çelişki çıktı ortaya.
KILIÇDAROĞLU'NUN PARTİYE HAKİM OLAMADIĞI KANISI HAKİM
Doğrudur, nasıl hâkim olsun? Genel başkan olmak için senelerce mücadele vermiş bir kişi değil ki... Bir boşluk oldu (Baykal'ın gitmesiyle). O boşlukta onun popülaritesi, kamuoyunda bir tanınmışlığı vardı, yolsuzlukla mücadele ediyordu. Pat diye oraya geldi (Genel başkanlığa). Topluma kendisini kabul ettirebilmesi için bir şeyler başarması lazım. Bir şeyleri başaramadığı için kendisini güçlü hissettirmiyor.
CHP'DEKİ KAVGA KARAKOLDA MI BİTECEK?
Bu konuda mahkemeler, bazen, "partinin iç işidir" deyip, karar almıyor, bazen de kayyum tayin ediyor. Olağanüstü tüzük kurultayı toplanması talebi, genel merkeze iletildiği zaman, genel merkezin kurultayı toplamaktan başka çaresi yoktu. Kurultayı toplarken Kılıçdaroğlu, şöyle bir kurnazlık yapıyor; Diyor ki, "Senin (muhalefetin) çağrınla kurultayı toplamıyorum. Senden önce, benim istediğim şekilde tüzük değiştirmek için kurultayı toplayacağım, iki, üç gün sonra da senin kurultayını toplayacağım." Kılıçdaroğlu, partiyi demokratikleştirmek istiyorsa, kurultay talebi geldiğinde -ki yasaya göre bu teklifi değiştirmek mümkün olmuyor, nasıl istenmişse gündemin o şekilde tayin edilmesi gerekiyorkarşı taraf ile biraraya gelir ve mutabık kalınan gündem çerçevesinde tek bir kurultay çatısı altında toplantı yapılmasını sağlardı.
ÇEKİŞMELERDE TARAFTARIN DERDİ GÜÇ MÜCADELESİ Mİ?
Muhalefetin gerçek derdi, kendi varlığını korumak. Kurultay, bu anlamda ellerindeki son hamledir. Çünkü, delegeler daha önce seçilmiş delegelerdir ve Sav ekibi için bu bir avantajdır. Yeni delegeler ile yapılacak kurultayda, Sav ve arkadaşları eskisi gibi etkin olamayacak, Kılıçdaroğlu ekibinin şansı biraz daha güçlenmiş olacak. Her iki taraf da meseleye, iktidarı ele geçirme şeklinde bakıyor. İki görüş de yanlış, partiye ihanet ve partinin halkla buluşmasına engel olan bir durum. Her iki görüş de, "hep bana Rabbena" (Hep bana hep bana) diyor.
İÇ ÇEKİŞME PARTİYİ BÖLÜNMEYE GÖTÜRÜR MÜ?
Bu parçalanmaya doğru gidebilir. Kılıçdaroğlu, kafamızdaki genel başkan profiline tam uymuyor. Fakat onun karşısına da toplumu etkileyebilecek bir aday çıkmadı, çıkarılmıyor. Dolayısıyla taraflar, partiyi güçlendirmek istiyorlarsa bir ortak noktada buluşmaları lazım ve önce partiyi demokratikleştirip sonra da yarışmaya razı olmaları lazım. Bu yönde düşünen büyük bir kitlenin olduğunu düşünüyorum parti içinde. Belki bu olağanüstü tüzük kurultayı sırasında bu sağduyu ortaya çıkarsa belki bir mesafe kazanmak mümkün olabilir. Parti içinde birtakım insanlar, birtakım insanları tasfiye etmeye başlarlar veya kimsenin tahmin edemeyeceği istifalar olabilir.
Güncelleme Tarihi: 03 Şubat 2012, 09:55